doktor&hesapci

TGRT-FM de Cuma günleri saat 20.00 civarlarında yayına giren programın paralelinde fikir alışverişi için yapılmış bir blog dur. Yorumlarınızı bırakmakta nazlanmayın.

Monday, January 21, 2008

Yok böyle bir blog

Bundan önceki yazıya yapılan yorumları okuyunca bir gurur duydum bir gurur duydum anlatması zor. Öncelikle Efe'ye: "Hürmetler efendim" diyerek başlıyorum. Samimiyim çok faydalanıyorum. Bakmayın tembelim ve yeterince cevap yazmıyorum. Hatta biraz da tercihim yorumlara az cevap vermek de denebilir. Bununla birlikte son dönemde Efe ve Mazhar'ın yazdıkları ile nasıl bir kalite ortamı yakaladığımızı düşündüm ve çok mutlandım. Belgin'in bence bir başeser olan Gökhan Özgün yazısını yollaması da çok önemli bir katkı oldu. Canan muhalefete devam etti. Kendi bakış açısı ile oluşmuş fikirlerini savunmasını saygıdeğer buluyorum. Tavsiyem ise mümkün olduğu kadar gönül kırıcı ve başkaları için önemli olan değerleri hedef alıcı konuşmasın. Belki birkaç sene sonra Canan da "keşke o kadar sert yazıp kendimi zorlamasaydım " diyecektir.

Serender ve Fadimegül'ün yazdıkları da çok önemli. Bu denli takipçi ve olumlu olmalarından memnunum.

Ha bir de fikir mi yazacam..Yok yahu.. gecen haftayı okuyup sindirmek bir ayımı alır.
Aklınıza mukayyet olun
Doktor

18 Comments:

At 3:29 AM, Anonymous Anonymous said...

SUYA YAZILAN YAZILAR....
Sevgili doktorum. harbiden program ve programcılar kaliteli olunca ,dinleyici ve yorumlar da izdüşüm halini alıyor tabii.ufak tefek arızalar olsa da. onlar da renk oluyor işte.programı hem radyodan hem blogdan takip eden herkesi kutluyor ,selam ve sevgilerimi iletiyorum onlara amatör de olsa bir radyocu olarak ilk yorumu ben yapayım istedim.sevgi ve ümitle kalın.FADİMEGÜL....

 
At 3:35 AM, Anonymous Anonymous said...

SUYA YAZILAN YAZILAR....
Sevgili doktorum. harbiden program ve programcılar kaliteli olunca ,dinleyici ve yorumlar da izdüşüm halini alıyor tabii.ufak tefek arızalar olsa da. onlar da renk oluyor işte.programı hem radyodan hem blogdan takip eden herkesi kutluyor ,selam ve sevgilerimi iletiyorum onlara amatör de olsa bir radyocu olarak ilk yorumu ben yapayım istedim.sevgi ve ümitle kalın.FADİMEGÜL....

 
At 10:11 AM, Anonymous Anonymous said...

geçenlerde doktor ve hesapçının türkçeyi ne kadar düzgün konuştuklarını söylemişti bir dinleyici..katılıyorum,tek bir kelime hariç.dahi şeklinde telaffuz edilmesi gereken daahi.(doktor için)
söylemeden duramadım:)
programı büyük bir beğeni ile dinliyorum,,süper süper
ayşe

 
At 12:46 PM, Anonymous Anonymous said...

Ayşe hanım;
Dediğinize katılmakla beraber mevcut dilde kullanım şeklinin yaygın olarak ilk a yı uzatacak şekilde "bozuk" olduğunu ifade etmeliyim. Bir nevi alışılmış hata haline gelmiş. Buna eskiler Galat-ı meşhur derler. Konuşurken ille de çok düzgün konuşayım derdim olmuyor. Kelimeler geldiği gibi ağızdan çıkıyorlar. Sanırım az daha dikkatli olmam gerek. Selamlar.
doktor

 
At 4:00 AM, Anonymous Anonymous said...

Bunlar Efe için...
Verdiğiniz tepki bayağılığından sindirilmiyor. Bayağı, ateşli bir kızıl elma kurduyla muhatap olmuş gibi ürktüm.
Birincisi; sakat bir demokrasi anlayışınız var. Doktor programında demokrat geçinen biri olarak sadece kendine demokrat olmak istemiyorsa 'onun bana sağlamış olduğu' ortamdan söz etmeye bile değmez. ve doktorun da çıkıp gurur diyorum demesi de saçmalık ya neyse... Doktor bunu zaten yapmak zorunda, bana sunulan bir lütüf gibi göstermeniz saçmalık. Yapması gerekeni yapmış birinin avukatlığını yapmak sizi küçük düşürüyor.

İkincisi sakat bir devlet anlayışınız var; devletin bana yatırdığı paranın hesabını yapıp da geri dönüşümünden bahsettiğiniz için size şu soruyu sormak isterim: birey mi devlet için vardır, yoksa devlet mi birey için vardır? Bireyin devlet için varlığını savunuyorsanız harcanan paraların hesabını sormakta haklısınız ve ben insanlığından böylesine uzaklaşmış biriyle muhatap olmak istemiyorum. Mala davara yatırsa geri dönüşümü daha kolay olurdu diyerek beni -tanımadığınız birini- aşağılamanızdan bahsetmiyorum bile.

Üçüncüsü, sakat bir tanrı anlayışınız var size göre bana çöplüklerden ekmek toplatmayan, beni fahişe yapmayan tanrıdır aynı anlayışınıza bakarsak kimilerine ekmeğini çöpten veren kimilerini de fahişe yapan yine tanrı oluyor.-oysa ben erkek egemen toplum düzenine dikkat çekmek istemiştim. tanrının adaletsiz olduğunu siz de mi farkında olmadan kabul ediyorsunuz? Benim onun zihnimize lanse edilen imajını aç, kötü masal kurduna bensetmem bir yana sizin yaptığınız en büyük hakaret. Ama tabii cehaletle olduğu için tanrınız sizi affedebilir, üzülmeyin.

Dördüncüsü, dönün kendi yazınızı kendiniz okuyun da ne kadar ezbere yazdığnızı görün; fikri hür vicdanı hür nesiller öyle mi? Samimiyetinize inanmıyorum. Ben benden kapanmamı isteyen tanrıysa eğer, tanrının varlığını reddedeceğimi söylerken vicdanen rahatsızlık duymuyorum. Bana kötü davranan, doğama aykırı kurallar koyan toplum düzenine uymayacağımı söylerken vicdanen rahatım. Düşüncelerimde sabitim.

Şimdi kelime kelime intikamınızı almaya başlayabilirsiniz.

KENDİNE VE YANDAŞLARINA DEMOKRAT DOKTOR
Neyin gururunu duyduğunuzu anlamakta zorlanıyorum.Burda "işe yaramaz" türünden mühüm bir aşağılamaya maruz kalan ben tarafınızdan başkaları için önemli olan değerleri hedef almama konusunda uyarılıyorum. Bu nasıl oluyor? ben yazımda baş örtüsünü takanlar için görüş bildirmedim, tanrı sadece sizin olmadığına göre onun hakkında da istediğim şekilde konuşabilirim. Sadece İslamı hedef almadığımı da yazdıklarımdan anlayabilirdiniz. Diğer bir çok dinin ve ideolojinin de erkek işi olduğunu ve erkek egemen bir toplum düzenine hizmet ettiğini biliyoruz.Ve rica ederim benim adıma konuşmaktan geri durun. 'Keşke o kadar sert yazıp kendimi zorlamasaydım' demeyeceğimden emin olabilirsiniz. Samimiyetinize inanmıyorum yazılanları onaylamanız size kalmış ama hakarate de hürmetler ettiğiniz ortada. Bir öğrenciye birinin kalkıp da devlet sana şu kadar para harcadı, oysa mala davara yatırsa daha iyi olurdu demesi ne kadar insancıl? Ne kadar demeokratik? Siz bunları düşünmeden hürmetler etmeye devam edin. Anlaşılıyor ki siz bir insan değil tam bir "erkek"siniz. Tam bir "erkek" olmak bu toplum düzeninde insan olmak için yeterli. Ama ben sizi artık sevmiyorum.

 
At 4:11 AM, Anonymous Anonymous said...

PARADOKS, SİGARA, YOUTUBE

Korkmayın,korkmayın Giffen Paradoksu’ndan konuşmayacağım. Bizim kendi hukuksal paradoksumuzdan bahsedeceğim biraz.

Bizde kanunların genel “özeti” şu şekildedir:
Madde 1 : Herkes “Doktor ve Hesapçı” programını dinleyebilir.
Madde 2 : Yirmi yaş altı ve altmış yaş üstü kişilerin programı dinlemeleri 5. ve 6. maddeye bağlıdır.
Madde 3 : Yirmi ile altmış yaş arası kişilerin programı dinlemeleri 6. maddedeki izne bağlanmıştır.
Madde 4 : Vergi mükellefi olmayan şahısların programı dinlemeleri durumunda madde 8 uygulanır.
Madde 5 : Bekar veya dul veyahut herhangi bir hastalığı olanların programı dinlemeleri yasaktır.
Madde 6 : Hesap ve tıp ilmiyle ilgili en az bir kitap okumayanlar programdan men cezasına çarptırılır.
Madde 7 : Radyosunu iki ve daha fazla kere değiştirenler dinleyici tanımı içerisinde yer alamazlar.
Madde 8 : Herhangi bir kişi yada kuruma borcu olup ödemeyen, nahak yere adam dövenlerin programı dinlemeleri mutlak butlan ile batıldır.
Madde 9 : “Doktor ve Hesapçı” programda kendi meslekleriyle ilgili reklam yaptıkları taktirde programı sunmaları serbest ancak kendi seslerini dinlemeleri yasaktır.


Ancak paradoksumuzu meselemize dayandırmak gayesiyle biraz realiteye bakalım:

Hırsızlık; Türk Ceza Kanunu Madde 141: Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

Taamüden Adam Öldürme; Madde 448: Her kim, bir kimseyi kasten öldürürse 24 seneden 30 seneye kadar ağır hapis cezasına mahküm olur.

Uyuşturucu satma; Madde 403 : Uyuşturucu maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal veya ithal edenlere on yıldan yirmi yıla kadar ağır hapis ve vs…

SUÇU VE SUÇLUYU ÖVME : Türk Ceza Kanunu madde 215
Suç işlemeye tahrik : Türk Ceza Kanunu madde 214
Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama : Türk Ceza Kanunu madde 216
Kanunlara uymamaya tahrik : Türk Ceza Kanunu madde 217

Görüldüğü üzere yukarıdakilerde TCK’da suç ve aşağıdakilerde suç…
Şimdi,televizyonda izliyoruz,sigaralar hep flulaştırılıyor dizilerde yada filmlerde… Gerekçe ise “özendirme”… Eyvallah,tamam.. sigaraların hepsini "flu" yapın görmeyelim ve özenmeyelim…

O zaman yayınlanan dizilerde Hırsızlarda hırsız gibi olsun canım!
Gidip hırsızı : Aşık olan,sevgi adamı, duygusal, zalime karşı duran, fakirin yar ve yardımcısı,sevimli bir adam şeklinde gösterme o zaman sende kardeşim!
Yada uyuşturucu satıcısı namus bekçisi, iyilerin dostu kötülerin düşmanı;
Veya katili de onur ve gururun tek yakıştığı mükemmel bir insan tipinden çıkarın…
Hırsız dediğin alçak,aşağılık bir adamdır,yetimin hakkını yer,insanları çok üzer…,
Uyuşturucu satıcısı adi pislik bir katildir..Yavrularımızı zehirler…
Katiller ise daha nefslerine söz dinletemiyen dengesiz,asosyal,serserilerdir…
Devamlı suçu ve suçluyu övüyorsunuz…
Sigaraya bunca düşmanlık ediyorsunuz..Tamam anladıkta.. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu…
Şimdi birkaç reha muhtar kılıklı çıkıp “ama bunlar hayatın gerçekleri” derse ve ona sağlam bir “pandotolyo” ile girmek lazım. Adam sorarlar izlediğin şeylerin hangisi hayatın gerçeği diye… Evet dizidir..hırsız da olcak,uğursuzda…ama sigara yok ahlaksızlık diz boyu var…İşte bu olmaz.Sigara içen kendine içer…Ahlaksızlık yapan tüm toplumu etkiler…

Neyse.. devam edelim,

Youtube mahkeme kararı ile erişim dışı… Okuduğuma göre hakaret içeren videolar varmış ondan yasaklanmış… Devlet neden bu kadar korkar aklım hiç ermez… Dünyanın her ülkesinde bazı insanlar toplumun “değerleri” olarak algıladığı objelere hakaret ederler… Bunu engellemeyle bir bizimkiler uğraşırlar. Yaşın yanında kuruyuda yakarak. Atatürk bu ulusun artık yerleşmiş bir değeridir, bu değerler iki üç kişinin video yayınlamasıyla yıpranmaz..

Devlet hazımlı olmalı… Çünkü büyüktür, böyle işlerle ilgilenmez… Ama devlet, korku ve kaygıları olduğu sürece kurunun yanında yaşı da yakacaktır. Çünkü devlet nezdinde Atatürk’e yalnız şeriatçılar hakaret eder,Şeriatçı kimdir? Bütün türbanlılar… Ve sonuçta baskı…yasaklar…Hiç bir şeyden haberi olmayan ve hiçbir şeye hakaret etmeyen saygılı mazlum insanlarda bu baskının altında ezileceklerdir.

Devlet korkularını yenmediği sürece herkesi tehlike unsuru olarak görecektir bu da psikolojisi bozuk bir devlet olmak anlamına gelir.

Ben ortaya konuştum...

Saygılarımla...

 
At 4:13 AM, Anonymous Anonymous said...

canan... bu blogu sana cevap yazarak doldurmak istemem ayrıca senin gereksiz yazılarında fazlalık yapmasın...

maçan yiyorsa bloğa değil mailime yaz...orada vereyim ağzının payını...

 
At 9:20 AM, Blogger dryagci said...

Hop dedik;
Canan'ın yazdıklarını önemsediğimi ve saygıdeğer bulduğumu söylemek neden kendine demokratlık olsun anlayamadım. Giderek dozu artan bu kızgınlığı da anlayamıyorum. Kimsenin söylediklerine karışmıyorum ve karışmayacağım. Öğüt de vermek işim değil. Bununla birlikte nezakete hakaretle cevap verilmesini haketmiyorum. Ha yandaşlar falan muhabbetinde de ben yokum. Kimseye aidiyetimin ne olduğundan bahsetmedim ve orayı her zaman kapalı tuttum.Kimin yandaşı olduğumu sadece Allah bilir. Ancak demokratik tavrım burada isteyenin kendini ifadesine izin vermek şeklindedir. Efe olsun, Mazhar olsun, Belgin olsun son derece net bilgi içeriği ile karşımıza çıktılar. Onlara öykünmek gerekir. Tavır alıp kendimizi yormaktansa. Böyle düşünüyorum. Az düşünen ve düşünmeden konuşan insanların ülkesinde iki üç tane fikir insanı bulunca desteklemişiz kötü mü? Pardon canan. Bu arada senin son yazdıklarında da paradigma farkı olsa dahi içerik dolu. Uslubu az daha yumuşatalım lütfen.

 
At 4:46 AM, Anonymous Anonymous said...

Borsa ne oldu,öldük bittik,yabancı gitti deyip başımın etini yiyen Umumi Efkar’a alenen duyurulur:

Yahu şu yabancı kelimesini lügatten bir çıkarın… Daha nerede yabancı? Daha senin borsan kaç yaşında? Hacmi kaç?
Evet “saklama oranlarında” Yabancı diye adı geçen eşhasın bir kısmı gerçekten yabancı amma daha büyük kısmı “bıyıklı yabancı” yani bizimkiler kuzum!

Hele bir yabancı gelsin “hakkaten” bizim borsaya… O zaman anlarsın kim yabancıymış… Şöyle işlem hacmi katlasın 20 katına… Sen o zaman bana “yabancı”dan konuş bende yabancılar ne yapıyor anlatayım…

Şimdi ne oluyor?

Kar realizasyonu diye bir şey var “das kapital” de yazmaz ama bilmeniz gerek! Adamın cebi para görsün yahu, bir senedir alıp duruyor hisseyi! Elbette satış var, hisse düşecek,sonra adam da alttan gene toplayacak..Sonra tekrar yukarı trend… Sonra Tepede size satacak bütün malı…

Korkmayın..Çökmez borsa.. Ölmezsiniz de…

Şimdi ne yapılır?

Borsa 55000 iken (tavanda) mal alan kişilere teknik olarak “uzun vadeli yatırımcı” diyoruz.

Geçmiş olsun…

 
At 6:20 AM, Anonymous Anonymous said...

Evet öyle; kendinize demokratsınız.
Çünkü söylediklerine karışıp bir tavsiyelerde bulunduğunuz var -ki o benim, ve onay verdikleriniz var. Kapalı tuttuğunuzu söylediğiniz yer gayet açık: başeser seçiminizle de bunu anlayabiliriz. "bence.." diye başlamışsınız. Seçimlerimiz bizi belirler. Bunu açıklamanızda bir sakınca yok ama "kimin yandaşı olduğumu sadece allah bilir gibi komik laflar etmeyin." Günlerden birinde sadece toplumu eleştirme amaçlı söylenen "göbeğini kaşıyan adam" tabirini karşınıza almış konuşuyor bu toplumun çok akıllı olduğundan ve yanlış seçim yapmayacağından dem vuruyordunuz, şimdi ise az düşünen insanların çoğunlukta olduğu bir toplum olduğumuzu kabul etmişiniz. Bazen susuyorsunuz bazen bağırıyorsunuz, işte bu yüzden nezakatli davranışınız beni tatmin etmemiştir. Samimiyetinize inanmadığımı söylemiştim. Hala da inanmıyorum. Dolayısıyla haketmediğinizi düşündüğünüz o cevapları verebilirim.

Gittikçe artan bir kızgınlığım yok, aksine sakin sakin gelip sizin ve yandaşlarınızın oturup konuştuğu masayı dağıtmaktan zevk duyuyorum. Burdan muhalefet olsun diye konuşmuş olduğumu çıkarmayın benim sadece "öyle değil, bence böyle!" demek gibi bir niyetim var. Üslubumu yumuşatmayacağım, bu yüzden:Samimi olarak şunu söyleyebilirim, eğer isterseniz ille de kendime zıt olan başka oturumlar bulmak için burayı bırakabilirim.(hem bu vesileyle siz de yapmacık nezaketler göstermek zorunda kalmazsınız)Zaten burada üslubunu yumuşatması gereken kişi öncelikle ben değilim. böyle devam. Pardon Doktor... canan

 
At 3:00 PM, Blogger belgin said...

Canan a yolluk için;
PLATON,''KARANLIK MAĞARA'' benzetmesi; “Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak oturmaya mahkumdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin zâhiri olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inandırması imkansızdır.”

 
At 1:39 AM, Anonymous Anonymous said...

Bir öğrenci ikiyüzlü davranıyor; neden?
Yakından tanıdığımız bir öğrenci eve gidierken başını kapatıyor, okul sezonunda ise İzmir'e gelir gelmez başını açıyor.Dönem sonu sınavlarından sonra mavi eşarbını ütüleyip taktı ve otogarın yolunu tuttu.Onu ilk defa örtülü gören başka bir öğrenci ise "aaa artık kapandın mı?" diye sordu, o da direkt şunu söyledi "eve giderken başımı kapatmak zorundayım". Mahalle baskısı olmadığını kim iddia edebilir?
Yeni yasada türbana özgürlük yolu var ama türban takmak istemeyenleri koruyacak herhangi bir önlem alınmamış olması ilgili birimlerin bu zorlamalar karşısında sessiz kaldığını yani bir şekilde onayladığını gösterir.
Devlet 20 yaşlarında bir vatandaşının suçluluk duysusuyla yaşamasına nasıl izin verir anlayamadım. Bu örnekten sadece bir tane var, şimdiye kadar bir ikincisini görmüş değilim yani samimiyim çevremi eve giderken başını kapatan öğrenciler sarmış durumda değil ama toplumumuzun yapısı bellidir; üniversitede, kamuda serbestken babadan çocuğa, kocadan eşe hafif veya orta şiddette görünür bir baskı olacaktır. Baskı olmayan çocukları ise eğitim sistemi halleder. (Benim lisedeki biyoloji öğretmenim evrim teorisini anlatmadan geçmişti, o derste evrim teorisinin düpedüz saçmalık olduğundan bahsetmiş 'zaten atalarının maymun olduğunu iddia eden biri hakkında konuşmak istemiyorum' demişti. Öğrencilerden itiraz eden olmadı, onaylayanlar çoktu; ben de suskundum daha önce aynı öğretmen tarafından Ramazan'ın ne zaman başladığını bilmediğim için fırça yemişliğim de vardı.Daha sonra oku sınıfa yöneltti sonuç şu: gençliğin değerlerimizden haberi yok, hepsi yozlaşmış.Bu sonucu paylaşan üniversite hocaları da var. Ve daha bir sürü şey...sayabilirim.)
ERGENLİK YAŞI ve LAİKLİK
Bundan bir hafta önce cumartesi. ve biz rektörlükte Prof. Dr. Fevzi Çakmak'ın "Anayasa Maceramız ve Hukuk Devleti" adlı konferansını dinlemekteyiz. Profesör Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde yaptığı yasaları kısaca ele alıp toplam 2 yüzyıllık bir hukuk devleti oluşturma çabamızdan bahsetti. Yeni anayasa eskizinden bazı bölümler okudu ve şunu ekledi: "maddelerin bir çoğu anayasa yapma tekniğine aykırı" (bunu söyleyen ilk o değil) yaşamın ayrıntısının anyasaya girmesinde bir tuhaflık var. Ve laiklik meselesine gelince; bir özğürlüğü sağlamak adıda hazırlanan bir yasada dinin kurallarının referans alınması laikliği tanımı gereği bitirir. SABIRSIZ İSLAMCILAR: Hemen seslerini yükselttiler ya; üniversitede olur da kamuda olmaz mı, mezun olunca nerde çalışacaklar? İşte onlardan bir tane de salonda vardı eline mikrofon verilince dedi ki; "üniversitede oluyor da lisede, orta öğretimde niye yok?"
"Çünkü ergenlik yaşı 18" diye cevap geldi.
Kadın diretti "ama ergenlik yaşı 12-13"
Konuşmacı gayet sakin, anlaşılan çok konferans görmüş geçirmiş ki ben yerimde sinirlenirken o kısa bir kahkaha bile attı,sonra; "hanımefendi ben size bir şey söyleyeyim mi 12-13 nedir ki ergenlik yaşını 9'a kadar indiren diyanetçilerimiz bile var, evlenilebilir diyorlar."
Bu muhafazakar insanlar "cinsellik yaşı düştü, başımıza kıyamet kopacak" diyerek biz gençlerin başına sürekli kıyameti koparırken kendileri çocukların evlendirilmesinde bir sakınca bulmuyor. Evliliğin içinde cinsellik olduğunu bilmeyecek kadar saf olduklarından değil, ikiyüzlü olduklarından. Ben şu yaşımda bile çocukluğumdan tam kurtulamamışken ne tür bir anlayış 12-13 yaşındaki çocukları ergen sayar anlayamadım. Hümanist anlayışımla bağdaştıramadım.
BİR DARBE LAZIM
Asıl suç CHP'nin. Şu aşamada Akp'nin laikliği delmesini engenleyecek bir konumumuz yok. Nerde çokluk, orda ...luk. Her yedi tanesine yılda bir kitabın düştüğü bir toplumu çokluk, onun yaptığı seçim sonucunu ise ...luk olarak değerlendiriyorum ben. Öyle kimi zaman akıllı, kimi zaman ise az düşünüp çok konuşan deme ikiyüzlülüğünü göstermeyacağim. Ama aynı şey seçilecek olanlar için de geçerliydi ya, oy verenler hatırlar; uzuun bir pusula olduğunu söylüyorlardı. Yani bir çokluk. Çokluktan çok da iyi bir şey-şimdikinden daha iyi- çıkma olasılığı yoktu. CHP düzeltilerek çokluğa kalite verilebilir. Bunun için Baykal darbe ile yönetimden alınmalı.
canan

 
At 11:12 PM, Anonymous Anonymous said...

“Türbanlı bir öğrenciye, cumhuriyet ilkelerinin kıyafetlerine aykırı diye hak ettiği notu vermeyeceğiz"

Bu sözler İstanbul Üniversitesi Rektörü’ne ait…

Peki anayasa da ki ilgili madde değiştiğinde artık kılık kıyafet “cumhuriyet ilkelerinin kıyafetlerine aykırı” olmayacak ama siz yine hak ettiği notu vermeyeceksiniz? Demek ki suç işleyeceğinizi alenen ilan ediyorsunuz?

Buradan şu sonuç çıkıyor :
Anayasamız eğer işinize gelirse makbul, yoksa sizin için “jurnal” olarak kalan bir kitap.
Yani demek istediğiniz bu ülke sadece “anayasa” ile idare edilemez. İlla sizin gibi “çekiç güç” e ihtiyacı var.

Yazık; bir de fakültelerinizde hukukçu yetiştiriyorsunuz? Bu yukarıda ki hadiseleri “roma hukuku” dersinde mi anlatıyorsunuz? Yoksa Honululu’daki yetersiz anayasa örneklerini incelerken mi?

Yetmiş yaşına gelmiş, burnundan kurt çıkan, bir avuç parkinsonlu miyop üniversiteli paranoyak rejimin ve yasaların verdiği hakkı geri alırım ümidinde hala… Yahu biraz bilimle uğraşın. Perulu bilim adamları bile sizi geçti.
Hadi siz gidin “uyuz merhemi” yada “pişik ayracı” icad edin yine.. Ya da tinerci çocukları üniversitelere alın ki başörtülülüleri taciz etsinler..

Siz adam olmazsınız…

“nakka”…

 
At 5:10 AM, Anonymous Anonymous said...

Bilenlerin bilmeyen, anlayanların anlamayan ahmakların alemin akıllısı, doğruyu söylemenin gaipten gazel okuma olarak algılandığı bu mevsimde yalnızca doğruları söyleyen hesapcı ve doktora selam ve hürmetlerimi sunuyorum.
Nerde bir maraz varsa temelinde eğitim olduğu için hastalığı ve tedavisini özetleyen ahmet sağırlı'nın makalesini yetkili ve etkili kişilerin dikkatine diyerekten aynen aktarıyorum.

HİİİÇ DERT ETMEM

Çok ciddiye alınan bir adam değilim.
Cahil cesur olurmuş.
Onun için rahatlıkla söylüyorum: Bizde üniversite yoktur.
Yüksek okullar var.
Bildiğin okul. Kapısına yüksek yazınca ne kadar yüksek olunuyorsa o kadar yüksek okullar var.
Bir gün bizim ülkemizin de üniversiteleri olur..Ne zaman olur, çok emin değilim.
...
Bizde özel okul da yoktur.
Bir ilk ya da ortaöğretim okulunun bir şahsın ya da vakfın olması..Paralı olması o okulu özel yapmaya yetmiyor.
kanaviçe gibi işlenmiş müfredat..Güya Kars’ta da Edirne’de aynı öğretim.Zil sesinden kitaplarına..sıralarından kantinine kadar aynı düzen..Neymiş eğitimmiş...Eğitimde birlikmiş.
İnsan bir iş yaparken bir amacı olur.
Milli eğitimin amacı ne?
Elimizden geldiği kadar, eskiye göre, nispeten, eh işte..bir amaç mıdır?
Böyle gelmiş böyle gider, yahut canımız sağolsun gittiği yere kadar diyerek iş yapılmaz.
Eğer örtülü bir amaç varsa ve dişlilerin arasına takılan herkesi işe yaramaz hale getirmek veya aynı kapıya çıkan standart hale getirmekse yine amaca ulaşmış sayılmayız.
Ben müfredatın elden geçirilebileceğine de inanmıyorum.
Tek çözüm serbest bırakmaktır.
Hiç olmazsa özel okullar her şeyi ile özel olabilmeli.
Programı ilan etmeleri kaydıyla.. diledikleri gibi eğitim verebilmeliler.
Veli programa bakar, beğenirse gönderir, beğenmezse göndermez.
Kamu otoritesine düşen iş, o okulun açıkladığı programa sadık kalıp kalmadığıdır.
Bir de temel bir iki ders vardır, onların ders programlarında yer almasını şart koşabilir.
Gerisi devletin işi değil.
“Hayır işimiz” denilse de işlerini yapabilecek halde değiller.
Bunu kabul etmek niye bu kadar zül sayılıyor.
Eğitim her şeyi ile perişanlık.
Başarılı ilk eğitimin tek kriteri SBS puanları..Eski düzenle OKS puanları.
Başarılı orta eğitimin tek kriteri üniversiteye girip girememek..Yahut nasıl bir yere girildiği..
Sonrası yok.
...
En başta söyledim..Ciddiye alınmıyorum.
İş bana kalsa mevcut üniversitelerin hiçbirinin yapısını, derecesini, kademesini, verdiği eğitimi dert etmem.
Yok sayarım.
İmkânım varsa yurt dışında okurum.
Yoksa laf olsun diye gidip gelir, usulen bir diploma alırım.
Düne kadar vakıf üniversitelerinin farklı olduğunu zannediyordum.
Hiç farkı yok.
Bizzat yaşayarak fark ettim farkı yok.
Yüksek okul diploması askerlik süresini kısaltması gençler için bir cazibe..Bu cazibe ortadan kalksa arz talep dengesi tersine döner.
Zamanla bugün kapılarında kuyruk oluşan yerler sümerbank mağazaları gibi olur.
İlköğretim mecburi olmasa..Ortaöğretimi bitirmiş olmak üniversiteye girmenin üniversite imtihanına girmenin ön şartı olmasa liseler de boşalır.
Okutmak için adam ararlar.
İnsanlar ilim irfan için gitmiyor buralara..Fasit daireden kurtulamadığı için gidiyor.
Alternatif yok. Mecburi askerlik gibi.

>> SEFERBERLİK
Geçen gün bir arkadaşıma, iyi niyet yeterli değil..Bir amacın olsa..amacına hizmet için bir şeyler yapsan farkında olmadan amacın her ne ise tersine bile hizmet etmiş olabilirsin.
Akıllı olman..okumuş olman yetmez.
Gündemi takip ediyor olman yetmez dedim.
-Olur mu öyle şey, dedi.
Örnek verdim:
Temmuzdan önce cumhuriyet mitingi yapanlar kime hizmet etti?
O zaman o mitinge katılanlara.. hatta organize edenlere sorsaydınız ne derlerdi, ne yapmış oldular.
...
Bugünlerde yine seferberlik ilan edilmiş gibi herkes el birliği ile iktidar partisine yardımcı oluyor.
Muhalefet ederken, düşmanlık ederken, isyan ederken, apur sapur konuşurken bile yardımcı oluyorlar.
Allahü alem birileri de yardımcı omak için konuşsa zarar verir.
Bazıları rektörleri dinlerken kızıyor, ben keyif alıyorum.
En çok da olup bitenin farkında olmamaları beni mutlu ediyor.
Bana yanılmamışım duygusunu hissettiriyor.

 
At 11:09 PM, Anonymous Anonymous said...

Esenler otogarının ilk günleri… Artık Topkapı’dan taşınmış… Yeni gıcır gıcır bir otogar. Her şey düzenli, hesaplı… (tabi ilk yapıldığında öyleydi)

Ne her köşe başında köfteci, tezgahın dumanını yellendiriyor ne de tuvaletlere paçaları sıvayarak giriyorsunuz. Elbette kolunuzdan tutup zorla otobüse bindiren deynekçiler de yok… Kulakları mahveden çığırtkan güruhunun sesi yok ve otogara girmek için dört saat bekleyen otobüsler ve çıkmak için uğraşanlar da yok… Kavga yok… Sessiz, ruhu alınmış ceset gibi…

Saat gece 12… Şimdi olmayıp o zamanların revaçta bir otobüs firmasının güney kapısından usulca sokuldum içeri. Saat bir’e biletliyim.

İçeride, banko ardına tünemiş gençten biletçi çocuk… Bekleme sandalyelerinde üç adam ve bir kız. Kız öte tarafa çekilmiş elinde bir şeylerle oynuyor. Üç adam.. biri ayakta…

Biri sandalyenin ucuna doğru oturmuş, kısaca boylu,şişman, göbeğin altından kemeri geçiyor.Kel ve pos bir bıyığı var. Sigaradan kırçıllaşmış ses ve alkolden şişmiş,morlaşmış gözler.Yumurta topuk ayakkabı.Altmış yaşından fazla.

Ayaktaki uzun boylu kırklarında.. Bıyığı aynı oturan gibi,saçlar yana taranmış ve tam alnının ortasından çekmiş saçları hafif aşağı..Ensede yapmış hafiften.Kulağın üstünü kapatıyor. Mavi gömlek siyah pantolon.Arkasına basılan ayakkabı ve efsane beyaz çoraplar.

Birde otuzlarında bir genç…Zayıf mı zayıf. Kılık kıyafet ayaktakinin aynı.

Kız ile adamların tam ortasına gelen yere oturdum.

Oturan adam konuşuyor öksürerek:

“Bir tane yolcu gelirse şerefsizim, vatandaş bu dağ yerine gelecek,buradan binecek… “

Ayaktaki gülerek cevaplar: “Halil Kaptan… iki adımlık yer yav… gelirler..”

“ülen her şeyimiz avropa oldu.. Şu terminal diye yaptıkları yere bak.Sanki uzay mekiği kaldıracaklar..Hem Topkapı merkez arkadaş! biniyosun Topkapı iniyosun Topkapı”

“Halil Kaptan… deme öyle… öldük bittik Topkapıda… mezarlık gibiydi abi…”

“Bu ne İbraaam… bak dışarı iki dene otobüs ya var ya yok… Topkapı bölemi di ülen.hem şimdi otobüsleride deniştirceklermiş… 302-303 kullanılmayacakmış…”

“ eee Halil abi… geçti onların modası gayri be…”

“ibraaam utan utan.. bi de kaptan olcan… var mı be 302 gibi makine… say bir tane bana…gidip de bana Man’cı gavatlar gibi konuşcaksan küfürü yersin o başka”

“Halil kaptan.. o zamanlar yokluk vardı.. başkacada makine yoktu… şimdi öylemi… bak prensesler var maratonlar var…”

“başlatma ülen prensesinden.. teneke yığınına otobos diyonuz..Ah ülen ah.. şöförüz diye gezinuz şimdi öyle demi…Depriyaj kesmek nedir, üç takviye nedir,tam gaz nedir,şişirme nedir ne bileceniz?”

“Abi… Biz de kullandık.. Bilmiyor değiliz elbette..Ama şimdi bak otobüslere, tık atıyosun bir,tık atıyosun iki… ne motor boğuluyor ne yokuşta makine bağırıyor”

“geç ülen geç… Ben bilirim yolda kalıpta şanzımanı kendim indirip tamir ettiğimi… Şimdi erkeksen şu tenekelere el sür… bak şuna şoforlüğü bunlarda öğrendi,şimdide diyor ki ben kaptanım! Öle demi ülen” diyerek yanında oturan zayıf genç adama döndü…

“Halil Ağa, bi kere bin şunlara daha bir kere 302 demiceksin…Valla harika..Bak Şu Maratonlar füze gibi..” diye cevapladı genç adam.

“bak işte çoluk çocuğa kaptan dersen böyle konuşur… Ülen ben sen yaştayken Makirus sürerdim..yolculuk yirmidört saatten aşşa değildi.Gözümü kırpmazdım.Sen şimdi oyuncakla oynuyon…Öle demi İbram!

“Halil Abi.. Neyse ne… geçti gitti… şimdi değişti her şey abi...”

“başlarım değişmesine… sizinle gonuşanda hata… “
diyerek ayağa kalktı ve arka kapıya yavaş yavaş yürümeye başladı. Bir an göz göze geldik.Yorgun bir görüntüsü vardı.Ve değişime olan öfkesi.

Her şey gençliğindeki gibi kalsın istiyordu. Yine bilet standının yanında köfte tezgahı olsun, Kumkuma bağırışlar çağırışlar olsun istiyordu. Eski otobüsüne binip bir günlük yola tek şöför gitmek ve yolda arabaya bir şey olursa kendi inip yapmak istiyordu.
Kimse bu kadar kolay kaptan olsun istemiyordu.

Bindokuzyüz kırklarda hayatı bırakmıştı tıpkı bizim statükocularımız gibi…

Ne acayip adamdı yahu!

 
At 3:05 AM, Anonymous Anonymous said...

Bu güzel yazılar için, kalem sahiplerine şükranlarımızı sunmak gerektir. Efe'nin otobüsçü geyiğinden hareketle çektiği kafa röntgeni, Hasan Uslu dostumuzun, gözden kaçabilir ihtimaliyle bloga taşıdığı Sağırlı yazısı akıl sahiplerine yetişecek iki vesika. Ama neylersin ki akıllarda mertebe mertebe bazılarına yetmeyebiliyor.
Geçen hafta Pavlov'dan bahsedilirken, düşündüm de Pavlov'u Pavlov yapan itciklerinden bahsetmemek ne büyük haksızlık. Bilim uğruna Pavlov gibi renksiz bir adama katlanarak ömrünü tüketen bu hayvancıkların bilim lafını ağzına alan herkes tarafından hürmetle anılması gerekir. Bu hayvanları bugüne kadar Rus üniversitelerinin görmemezlikten gelmesi insanlık için utanç kaynağıdır.
Düşüncem şudur ki; bu işi biz yapalım. Üniversiteler arası kurul en kısa zamanda toplanıp, insanlık için yüz karası sayılabilecek bu utancı gidersin Rusların vefasızlığına karşı, ayıplarını yüzlerine vurarak bu köpeklere profösörlük olmasa bile fahri doktorluk doçentlik payeleri versin. Böylelikle hiç olmazsa bilim tarihine büyük bir katkıda bulunmuş Türk Üniversitelerinin yüzünü ağartmış olurlar. Böylelikle üniversitelerimiz kızların saçıyla başıyla uğraşıyor olma basitliğinden kurtulup, köpeklere bile akademik payeler veriyor olmak gibi ulvi bir sıfatla anılır.
Biri çıkıpta olur mu canım köpeklere akademik ünvan verilir mi derse, sadece susarım ... Selamlar Mazhar

 
At 12:20 AM, Blogger belgin said...

Bir zamanlar üç bilge bir araya gelip dünyanın en kısa anayasasını yazmaya koyuldular.İnsanın hareketlerine ve davranışlarına hükmeden kanunu gösteren kişi dünyanın en bilge kişisi seçilecekti.
"Allah suçluları cezalandırır"diye teklif etti bilgelerden birisi...Tek cümleydi,kısa ve özdü...
Fakat diğerleri bunun kanun değil tehdit olduğunu söyleyerek itiraz ettiler.Birinci bilgenin bu teklifi kabul edilmedi.
"Allah sevgidir"dedi ikinci bilge.Ama bu teklifte kabul görmedi.Çünkü insanın görevlerini tam anlamıyla açıklamıyordu.
Sonra üçüncü bilge tane tane şu teklifte bulundu:"Kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi başkalarına yapmayın"ve ilave etti:
"Kanun budur.Gerisi sadece yoruma kalmıştır."Diğer bilgelerde bu teklifi kabul ettiler.Ve o bilge zamanın en bilge kişisi seçildi...

 
At 3:45 AM, Blogger MEHMETŞEN said...

sayın doktor ilk program yaptığın günlerden beri sizi cuma akşamları tgrt radyodan izliyorum görüşlerinizi beğeniyorum bu haftaki programdaki kılıçtaroğlu polemiğine girmenize bence hiç gerek yoktu zaten onlar polemikçi onların işi o sizden istihamım siz bize haftanın olaylarını yorumlayın yeter ,yazan ayakkabıcı MEHMET ŞEN,

 

Post a Comment

<< Home

Mesothelioma Asbestos, Mesothelioma Cancer, Malignant Mesothelioma, Mesothelioma Attorney.
Mesothelioma