doktor&hesapci

TGRT-FM de Cuma günleri saat 20.00 civarlarında yayına giren programın paralelinde fikir alışverişi için yapılmış bir blog dur. Yorumlarınızı bırakmakta nazlanmayın.

Saturday, January 20, 2007

19 Ocak 2007... Zor Yazı

Memleket Halleri:

Böyle günlerde kelimeleri bir araya getirip cümle kurmak çok zor. Özellikle de zülfiyare dokunmadan yazmak müşkül. Öldürülen kişinin simgesel yönden önemi bir yandan, vakit olarak da Irak harekatının çığırtanlığının yapıldığı döneme denk gelmesi diğer yandan yorum yapmayı güçleştiriyor. Bildiğim yegane doğru ise artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı.

Programda Konuştuklarımız:

En başta Hrant Dink cinayetinden bir hafta süre ile bahsetmeyeceğimizi, daha doğrusu yorum yapmayacağımızı bildirdik. Sivil toplum örgütlerinden bürokrasiye, vatandaştan münevverlere kadar toplumun bütün katmanlarının reflekslerini izleyeceğimizi söyledik. Galiba iyi de ettik.

En önemli konumuz Irak'a müdahale çığlıkları atanların nasıl yanlış üzere olduklarını söylemekti. Burada isteyen "entel dantel takılıyorsun", isteyen de "solcu olmus doktor" desin Bertold Brecht ten bir şiir ile kendimi ifade etmek istiyorum.

1-DUVARA TEBEŞİRLE YAZILAN
"Savaş istiyoruz!"
En önce vuruldu
Bunu yazan.

2-KARDEŞİM BİR PİLOTTU
Bir pilottu kardeşim.
Güzel bir günde emri geldi.
Hazır etti çantasını,
güneye doğru koyuldu yola.

Bir fatihti kardeşim.
Yerimiz yoktu yaşamaya.
Topraklar ele geçirmekti
öteden beri hayalimiz.
Kardeşimin fethettiği yer şimdi
Guadarrama dağlarında.
Boyu tam bir seksen,
derinliği bir elli.

3-GENERALİM TANKINIZ NE GÜÇLÜ
Tankınız ne güçlü generalim,
Siler süpürür bir ormanı,
Yüz insanı ezer geçer.
Ama bir kusurcuğu var;
İster bir sürücü.

Bombardıman uzağınız
ne güçlü generalim,
Fırtınadan tez gider,
filden zorlu.
Ama bir kusurcuğu var;
Usta ister yapacak.

Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin.
Ama bir kusurcuğu var; Bilir düşünmesini de.
BERTOLT BRECHT

Devam edelim:
Bu ülkenin insanları yüzyıldan fazla zamandır girmemeleri gereken savaşlara girip, girmelerinin hayra vesile olabileceği tek savaşa girmemelerinden dolayı çok kayıplar verdiler. Şimdi de Baykal ve avanesinin başını çektiği br güruh dünyanın en büyük gücü ile karşı karşıya gelinecek bir savaşın çığırtkanlığını yapıyorlar. Sizi kardeş kabul etmeyen kardeşlerinizin hakkını korumaya bir kez daha gitmeyin ne olur.

Aman kafanızı üşütmeyin.
Doktor

3 Comments:

At 3:04 PM, Anonymous Anonymous said...

YENİ DÜZEN, ESKİ MAUS
Hayırlı olsun, stüdyo biraz daha kullanışlı hale getirilmiş ve küçük bir iş bölümü yapılmış. Hesapçı telefon mesajlarını doktor msn mesajlarını okuyor. Fakat maus aynı maus. Abicim azıcık paraya kıyın stüdyoya yeni bir maus alın, her şeyi şirketten beklemeyin. !
Biraz tatsız idim, şöyle yürekten dinlediğim söylenemez. Buna rağmen kulağıma takılanlar olmadı değil. Öncelikle ben bir hata yaptım, ciddi bir hata : Irak Türkmenlerinin durumunu anlatmağa çalışırken Türkmenlerin bizim algıladığımız gibi ırk temeli üzerine değil dini motifler üzerine oynadığını ifadeye çalıştım. Bunu ifade için de mezhep tabirini kullandım. Doktor bunu düzelterek düzgün bir ifade ile okuyunca fark ettim. Meğer bizim doktor Şiiliğe mezhep demeyecek kadar sağlam bir itikada sahip, (sevindim) bilenler biliyordur, bilmeyenler içinse önemli bir husus. Daha sonra şöyle düşündüm insanların şekline şemailine bakıp onları tasnif etmek ne büyük bir yanlış. Hele hele entel dantel diyerek en temel insan hakkı olan iman nimetinden uzak olduğunu düşünmek, çok yanlış çok. Benim hata, böyle bir gerçeği ortaya çıkardı işte, ayrıca günlük okuduğumuz, duyduğumuz dezenformasyonun farkında olmadan ruhumuzu nasıl kuşattığına da bir vesika.
Hacklenme meselesinden hiç bahsedilmemesini arzu ederdim, fakat en azından yeni adresi bildirmek için de olsa bahsedilecekti, doktor kısa keserek en güzelini yaptı. Bu mesele de hala içime sindiremediğim bir kısım kaldı, oda şudur ki hesapçı gibi halim selim, sesinden buram buram insaniyet akan ve hep yapıcı tavrıyla dikkat çeken bir kişiye fesatçı yakıştırmasının yapılması… “iğrenç üstü iğrenç,” bir niteleme. Bu denli kontrolsüz ve tutarsız iftiralar hiç ama hiç kimseye bir fayda getirmez. “ Kin ve öfke, gözleri kör kulakları sağır eder. “
Günümüz meselelerinin temeli de işte bu. Hiçbir sınır ve hakkaniyet tanımayan kin , öfke. İnsanlarımızın huzursuzluğu, geçimsizliği, kavgacılığı küfürbazlığı ve sair, hepsinin temelinde bir kin , bir öfke var. Eğitim sistemimiz bu öfkenin pişirildiği mutfak. İlkelliğimiz, geri kalmışlığımız, tabularımız hep bu öfkenin eseri.
(Bu yazıyı geçen haftanın programı için yazmıştım, kısmet bu haftaya imiş.)
Bu haftanın kritiğini yapmak için az daha bekleyeceğim. Kin öfke ve adi bir cinayet. Katil yeni yakalandı. Harıl harıl gelişmeleri takip etmedeyim. Mazhar

 
At 8:46 AM, Anonymous Anonymous said...

TARİH , TRABZON, HRANT
Tarih salt siyah ve beyazdan oluşmaz. Hadiseler siyah beyaz netliğinde izah edilemez. Günümüz hadiseleri nasıl çok boyutlu ve çetrefil ise tarihi hadiselerde aynı karmaşıklık ve çetrefillikle olagelmiştir. Ermeni meselesi bu çetrefilliğin zirvede seyrettiği bir meseledir. Ama her şeyden önce şunu yerli yerine koymak gerekir ki bugün soykırımla suçlanmak tamamen güç ile ilgili bir meseledir. Hitler ikinci dünya savaşının galibi olsaydı bugün televizyonlarımızda Spielberg’in mazlum Yahudi filmlerini değil, anlı şanlı Alman kahramanlıklarını izliyor olurduk. Meselenin en genel özeti budur. Özelde ise realiteye uygun düşünmek ve hakkı teslim etmek hepimize vazifedir.
Ermenilerle aramızda ilk hadiseler Sultan Abdülhamid Han döneminde dikkat çekiyor. Bu dönemde Ermenilerin bağımsızlık hayalleri peşinde koştuğu ve batılılar tarafından kullanıldığı hepimizin dağarcığında bir bilgi olarak var, bununla birlikte gözden kaçan bir bilgi daha var ki o dönemde Ermeniler bu topraklarda oldukça seçkin ve şerefli bir hayat sürmektedirler. Sarayda, Babıalide, dış temsilciliklerde devletin omurgası sayılabilecek görevleri vardır ve mutludurlar. Mutlu olmayanlar muhalifler, İttihadçılar, jön Türkler, sarayda ve yönetimde gözü olanlardır. Esas hülyalara kapılanlar işte bunlardır ve Ermeniler üzerine oynayan da yine bu taifedir. Tarihin o kısmı farklı bir gözle incelenirse Ermenileri kışkırtan, kendi hülyaları uğruna kullananların İttihatçılar olduğu fark edilecektir. Daha sonra İttihadçı reislerinin Ermeniler tarafından vurulması ise bir nevi iç hesaplaşmadır. Cennetmekan’a Cuma çıkışında saldırı yapıldığı zaman kınalar yakıp, zil takıp oynayan, şiirler dizen, yine bunlardır. Cennetmekan Ermenilere karşı etkili tedbirler almış, fakat kendi ırkından olanların ihanetine çare bulamamıştır. Bir zaman sonra maksat hasıl olmuş Yönetimi ele almışlar fakat bombalar hep ellerinde patlamış on yılda koca imparatorluğun canını okumuşlardır. İtihatçılar, ahhh ittihatçılar! Ve bitmek bilmez zulümler. Sarıkamış, Çanakkale Yemen, Medine bunlar Ermeni tehcirinden kat be kat büyük ve çaplı katliamlardır. Asıl bunları soykırım olarak nitelemek ve ittihatçıları yeryüzünün en haysiyetsizleri olarak ilan etmek boynumuza borç olmalıdır. Ama manialar var. Çünkü bizim devletimiz hala ittihatçılarla olan bağlarını koparmamış onların eseri olma hüviyetini özenle muhafaza etmiştir.
Bütün zılletlerini kahramanlık ayıplarını şeref yaparak ve bunları sarsılmaz kanunlara bağlayarak bize bıraktılar. Kime yanmalı bu derdi! Bu topraklarda asıl katledilen, vurulan, susturulan, zulme uğrayan biz olduk. Bizden olanların ihtirası ihaneti hiç düşmedi yakamızdan. Bizden olanlar, ahhh bizden olanlar! Ve o gün bugündür biz kendi ayıplarımızı, ayıplılarımızı inkar etmeye alıştık, yalanlarla yaşamaya ve yalanları yaşatmaya.
TRABZON
Yeryüzünde toprağın bu denli kıymetli olduğu yerler pek azdır. Bu toprak azlığı, toprağa düşkünlüğü, toprağa düşkünlük köyünü, mahallesini, ilçesini, şehrini, ülkesini delice sevmeyi beraberinde getirmiş ve yeryüzünde pek az rastlanan bir tutkuya dönüşmüştür.
Bu tutku, ani refleksleri olan bir kişilikde, fırtınanın Karadeniz’i coşturduğu gibi kışkırtma, tahrik ve hamaset ile coşturulmağa pek müsaittir.
Vatanseverliğin ve vatanı koruma görevinin vazife addedilmesinin farklı bir boyutu daha vardır ki, bölge insanı cidi bir etnikite sorunu yaşamaktadır. Hani şu meşhur Kürt, Türk, Laz, Çerkez …. Tamlaması var ya. İrdelenmeye muhtaç bir genelleme. Bence tam bir açmaz ve facia. Türk Kürt , Çerkez,Abaza vs. etnik kökeni itibariyle farklı bir etnik yapı, yani ırk itibariyle Türk değil. Peki bu Laz ne oluyor. Bilimsel olarak Laz Gürcü ırkına mensup bir kavim bir kol, Bizim Azerilerimiz gibi. Günlük kullanımda ise Laz kültürel bir ifade olarak Trabzon ve havalisinde yaşayanlara deniyor. Gerçekte bölgede çok az miktarda Laz yaşamaktadır Lazca anadili olan köy adedi on bilemedin onbeşi geçmez. Kaos burada başlıyor. Fatih sultan Mehmet Han zamanından beri bölgeye yerleşen Türkler, bir nevi safkan Türk olduklarını ispatlamak zorunluluğu ile karşı karşıya geliyor. Türk, Kürt, Laz, Çerkez derken kastedilen Laz, etnik Laz ise çok cüzi bir azınlık, neden bu tamlamaya sokuluyor mesela Çingeneler Lazlardan yüz misli daha fazla iken. Türk, Kürt, Çingene, Çerkez, Abaza dense daha doğru olmaz mı? Kastedilen Kültürel anlamda Laz ise etnik tanımlamalar arasında neden kullanılıyor. O zaman da şöyle demek gerekmez mi Türk, Laz, Azeri, Tatar vs. Karadeniz insanı bilerek yada bilmeyerek Türklüğünü ispatlamak zorunda bırakılmıyor mu ?
Cinayeti kınıyorum. Ulusalcı söylem sahipleri hain üretmekten ve bu hainleri temizleyecek dezenfektanlar yetiştirmekten vaz geçmeli.
Hrant’la Memleketin statükotucalarını kıyasladım, Hrant daha sevimli daha bizden geldi. Piskopatı daha az bir ülke dileğiyle. Selamlar Mazhar

 
At 2:31 PM, Anonymous Anonymous said...

Harika bir program, tek konumuz vardı, ve bütün meselelerimiz bu konuya bağlıydı, sanki yıllardır demek istediklerimizi daha bir rahat dedik, duymak istediklerimizi daha bir rahat duyduk. Hafta sonu bir araya geldiğimiz arkadaşlar (ki hepsi benim kadar ilgili ve sıkı birer dinleyicidir) Dehşet bir memnuniyetle bahsettiler bu programdan. Hüseyin, “ doktora rica etsen de Hasan amcanın reçetesine radyo programlarına çıkman sağlığın ve açısından zararlıdır. “ yazsa olmaz mı deyince koptuk tabi Mehmet’te, amma safmışsın bilader üç sene özümü, üzüm zannetmek, demek ki günde bi kere okutmak yetmiyor üç vakit okutmalı ! dedi. Öbür Mehmet ise Hesapçı fanatiği, abi diyor Hasan amca arayınca yüzü ne hale geliyor çok merak ediyorum. Anlayacağınız cumartesi günü Kapalıçarşıda Şark kahvesinde yerlere yatarcasına kahkahalar atarak gülenler bizdik, çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü Müslim, gayrimüslim bütün kahvehane sakinlerinden özür dileriz. Bu arada bütün arkadaşlar madenleri geliştirmekten bahseden arkadaşın, kafa geliştirmekle ilgilenmesinin daha doğru olacağın da mutabıktı, hattan düşmeseydi de biraz daha eğlenseydik diye iç geçirdiler. (doktorun yeni bir sayfa açmayacağına kanaat getirdiğimden bizim yazının güme gitmemesi için buraya iliştiriyorum) Selamlar Dinleyici Mazhar

 

Post a Comment

<< Home

Mesothelioma Asbestos, Mesothelioma Cancer, Malignant Mesothelioma, Mesothelioma Attorney.
Mesothelioma