doktor&hesapci

TGRT-FM de Cuma günleri saat 20.00 civarlarında yayına giren programın paralelinde fikir alışverişi için yapılmış bir blog dur. Yorumlarınızı bırakmakta nazlanmayın.

Tuesday, November 11, 2008

Çıtır Yazı...

Prisoners Dilemma

Hapisten kaçan iki kafadarın yakalandıktan sonra sorguda birbirlerine satış koyarak düştükleri vaziyettir prisoners dilemma… “mahpuslar kıyasımukassimi” yada “tutuklular çıkmazı” diyebiliriz. Tatar Ramazan da diyebiliriz.

Örnek verelim anlayalım:

Bir karı koca kavga ederler. Kadın “Allah belanı versin Recai” der babasının evine gitmeye kalkar. Adamda “ Seninle geçen yıllarıma yazık,nankör karı” diyerek ceketini alır ve kahveye arkadaşlarına doğru yola çıkar. Aradan zaman geçer. Baba evinde kadın sıkılmıştır, adam ise kahvede king batak king batak bir yere kadar diye düşünmeye koyulmuştur bile. Birden pişmanlık duyan beyinlerden garib düşünceler geçmeye başlar…

Kadın: Yaw, Recai kaç gün oldu aramadı, Aceb yeni bir hatun mu buldu ki? Arasam mı? Yok.. Yok… Önce o arasın bir özür dilesin ben ona yapacağımı bilirim. Ben mi özür dilesem ne? Du bakalım bekleyelim…

Adam: Ulan her gün şu Debreli Ramonun suratını görüyorum… Yeter be baba… Akşam döner sabah simit… Olmaz baba… özür mü dilesem acaba? Gidiyim getiriyim şu hatunu da tezgahı düzeltelim. … Ama erkekliğin de bir şanı var Du bakalım… Ramo taşlama be olum!

Aradan zaman geçer. Ortalıkta ses seda yok.

Kadın: Boyun devrilsin Recai… Bak özür dileyeceğim varsa da bitti… Hayatta özür dilemem. Kaç aydır ne arama var ne sorma. Demek bu kadar değersizmişim…

Erkek: Vaybe hatuna bak bizim. Herhalde mutlu..Napalım… Bu saatten sonra özür falan dilenmez. Bitti. Ne olacaksa olsun. Bizde dalgamıza bakalım. Ramo al şu parayı koş büfeye..


İşte böylece herkes kendini düşünerek kendisi için bir karar verir. Sonra bu birbirinden habersiz verilen ortak karar ikisi açısından da “verilebilecek ortak kararların en kötüsü” (obeb okek değil onlar ayrı) olarak tanımlanır. Oysa biri özür dilese hadise bambaşka bir boyut kazanacak ve ikisi için en iyi seçim olan “yuvanın kurtulması” olasılığı gerçekleşecektir.

Güncel hayatta her daim dilemma (daylima diye okuyun okutun) yaşanır. Ne kadar kendinize fazla bir çıkar sağladığınızı düşünürseniz düşünün mutlaka bu kendinizi maksimum düşündüğünüz noktada verdiğiniz karar “çevreniz” için verebileceğiniz en kötü karar olacaktır.

Bir toplum kendisi için en kötü olanı nasıl tayin eder ? Bu sorunun yanıtını artık Olasılık Teorisi’ne giriş dersini yukarıda aldığınızdan dolayı yanıtlayabilirsiniz herhal! Birde Oyun Teorisi var onuda başka zaman anlatırım. Nash dengeleri falan derken, zevklidir yani. Ancak şunu bilin ki "prisoners dilemma"daki denge kararlılığının gücünü Olasılık ilminin hiç bir optimal dengesinde bulamazsınız. O kadar güçlü ve sarsılmazdır. Diplomaside yeri vardır. Savaş sanatında, seçimlerde.. Kısaca her yerde...

Çıtır yazı olsun bu da. Malum Okuyucu kitlemiz her daim ağır abi muhabbeti kaldırmaz.

Bu yazıyı İnci Çayırlı "Seninle bu aşkı kaldığı yerden" eşliğinde yazdım herhalde yazının örneğinede geçti. Neyse... Şarkı iyiydi... Özür Dilemek isteyenlere:)

E ne demişler: De gustibus et colorbus non es disputandum.

efe

7 Comments:

At 10:23 AM, Anonymous Anonymous said...

süpper bir yazı.tesadüfen gördüm blogda. Keyifle okudum.Sonra bir daha okudum. Diğer bütün yazılarıda okuyasım geldi. Tebrikler doktor hesapci.

 
At 5:59 AM, Anonymous Anonymous said...

efe yıktın bizi walla. newcomb hakkında da okumak istiyoruz!!!!!
her zamanki gibi mükemmel bir zekan var. herkesten selam

 
At 3:13 AM, Anonymous Anonymous said...

yazarız onuda.. meraklanmayın.
teşekkürler takım!

 
At 8:43 AM, Anonymous Anonymous said...

bir toplum kendi kaderini nasıl belirler diye düşünüyordum, demek böyle belirlermiş:) bu meraktanda kurtulmuş olduk. yazıdan sonra karma felsefeye yönleniyim dedim yanlış mı acaba! :)
selamlar

 
At 10:53 AM, Anonymous Anonymous said...

Gündemde ki konuların çok sık değişmesi insanın bir konu üzerinde odaklanmasını, düşünmesini, yorum yapmasını zorlaştırıyor.
Mustafa filmini ele alıp birkaç satır yazmayı düşünürken bir bakıyorsun Mustafa için söylenecek hiçbir şey kalmamış sıra Obama’ya gelmiş , o da yetmemiş 29 Ekim olmuş, 10 Kasım olmuş, Ya sev ya terk et sözüne bizim Bahçeli bile sahip çıkmamış derken değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddeler gündem olmuş. Üstüne üstlük bizim bakanlık kullandığımız resmi internet hattından bloglara erişimi yeniden engellemiş.
Haliyle verimden düştük. Evde çoluk çocukla geçireceğimiz 3-5 dakikayı bloga yazmakla geçirmek olmuyor. Hoş o saatte kafa göz zaten dağıldığı için yazmak istesen de (Engin Ardıç’ın deyimiyle ) büzük yemiyor, yazamıyorsun. Efe sağolsun blogu yüklendi götürüyor. Bir solukta okunan yazılarıyla dünyamızı renklendiriyor.
Bu sefer uyanıklık edip gündemin gerisinde kalmamak adına birkaç hafta ileriye uzanacağım 24 Kasım’a Öğretmenler Gününe. 5 Kasımda dünya, ‘’dünya öğretmenler gününü’’ kutladı. Biz de hani, evrenselleşiyoruz hesabı meslekdaşlarımızın dünya öğretmenler gününü kutladık. İlk aldığım tepki gayet masumcaydı: bende sizinkini kutlarım şeklinde. Bir diğeri, vay be demek dünyanın 19 gün gerisinden gidiyoruz deme basiretini gösterdi. Üçüncüsü akıllara ziyan: Hep Osmanlılar yüzünden; matbaa ülkeye 200 yıl geç girmeseydi böyle geride olmazdık. Fesubhanallah ! Sanki arkadaşımız müteferrika matbasında tab edilen bütün kitapları okumuş gibi, sanki beşyüz sene önce yazılmış el yazmalarını çatır çatır okuyabiliyormuşuz gibi. ‘’Okumak bazen insanın cehaletini de gidermiyor. ‘’
Normal şartlar altında polis gününde polis, asker gününde asker , zabıta gününde zabıta ziyaret edilir. (Doktorların durumunu bilmiyorum. Sallarsam doktor durumu çakar.) Öğretmenler gününde ise öğretmenler o nu bunu ziyaret edip çiçek götürür. Bana garip gelen bir uygulama.
Üst düzey bir eğitim bürokratı kutlama programı için talimatlar verip yol gösteriyor. Arkadaşlar nedir bu her sene aynı afişler,aynı sözler bu sefer biraz değişiklik olsun halkımız bu günü farklı idrak etsin. Örneğin ben görev yaptığım yerlerde şu veciz sözü yazdırırdım, ‘’Köyde mezarı olan tek Türk aydını öğretmendir.’’
Kutsal bir görev ifa eden arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. MAZHAR

 
At 11:20 AM, Blogger serender said...

Efe Bey yazınız harika

Mazhar beyi d eilgiyle takip ediyoruz..

ve doktora kocaman teşekkürler...
minik not: 15 yıldır bu sesi dinliyorum çok az programı kaçırdım
azcık küseyim dee

 
At 1:00 PM, Anonymous Anonymous said...

Nemrut tepesine doğru giderken, serinlemek için durduğumuz karasu'nun kaynağına ulaşmak için tırmanmış ve o sarp kayalıkların sonunda daha önce görmediğim kadar olgun ve iri böğürtlenlerin lezzetine hayran kalmıştım. Bu gece de, çeşitli bloglardan sürüklenerek geldiğim bu noktada doğru şekilde çalışan beyinlerden süzülen olgun fikirlerin emsalsiz lezzeti ile karşılaşınca o güzelim böğürtlenleri hatırladım. Düşündüğünüz ve paylaştığınız için teşekkürler... Albatros

 

Post a Comment

<< Home

Mesothelioma Asbestos, Mesothelioma Cancer, Malignant Mesothelioma, Mesothelioma Attorney.
Mesothelioma