doktor&hesapci

TGRT-FM de Cuma günleri saat 20.00 civarlarında yayına giren programın paralelinde fikir alışverişi için yapılmış bir blog dur. Yorumlarınızı bırakmakta nazlanmayın.

Tuesday, October 17, 2006

6 ekim, 13 ekim 2006..iki kısım tekmili birden, mabel ve golden cikletleri..

Malumunuz bir türk yazarı Nobel ödülünü aldı. Bunun üzerine edebiyat ile alakası olsun ya da olmasın birtakım insanlar konuşmaya başladılar. Konuşanların kahir ekseriyeti de Orhan Pamuk kitabı okumayanlar hatta bir tanesinin dahi ismini bilmeyenler idi. Radyoda konu üzerinde konuşmak isteyenlere ilgili yazarın kitaplarını okuyup okumadıklarını sordum. Ve her zaman olumsuz cevap aldım. Bir Türk yazarının dünyanın en prestijli ödüllerinden birisini almasına siyasi bir takım söylem ile cevap verilmesini de doğrusu pek anlamadım. Fransa'nın soykırım ile alakalı yasa üzerinde çalışması ile aynı güne denk gelmesi de ayrı bir kısmetsizlikti. Nobel ödüllerinin dağıtıldıgı günün ertesinde sabah erkenden iş yerime geldim ve aşağıdaki yazıyı zihnimden çıktığı şekliyle kaleme aldım. Nobelse nobel, siyasetse siyaset, mabel ise mabel.. Pardon yani..


Golden ve Mabel çikletleri:
Mabel çikletlerinin piyasada yaygın olduğu ve tamamının bir defada çiğnenmesi ile çenemizin yorulduğu zamanlardı. Mabel çikletini aldığımızda ortadan ikiye ayırırdık. Bir tarafını öğleden önce, diğer tarafını da öğleden sonra çiğnerdik. Çiklet imalatı esnasında kare şekilli cikletin ortasına yırtılmayı kolaylaştıran bir iz basılmıştı. Aluminyumlu kağıdı kalan yarıma güzelce sarmaz iseniz öğleden sonraya kadar sakızınız sertleşirdi. Bunun çaresi de sert sakızı ağızda çiğnemeden beş dakika tutup yumuşatmaktı.

1973 tü.. Karaoğlan ümitti.. Nobel neydi?. Kıprıs bizim oldu olacaktı. Kırşehir'in ilçesi Mucur'un tam ortasındaki pastanemizde sakız da satıyorduk. Mabel sakızlarından az daha pahalı Golden çikletleri vardı. Şekilleri benzese de Golden sakızlarının ambalajı daha bir afiliydi. Golden Mabel'den 10 kuruş daha pahalıydı ve 35 kuruştu. Aluminyumlu kağıdının dış kısmı altın yaldız rengindeydi. Yanında birşey yiyip içmedikten sonra kolayına çürümezdi.

O vakitler ülkede bir darbe sonrası dönem yaşanmaktaydı. Asılan delikanlılar falan olmuştu. Ortanın solu, siyah kasket, mavi gömlek, güvercinler, hüzünlü ve huzurlu bakışlarla uzaklara bakan bir hanım. Şair başbakanın şiirleri bestelenir. Takalar geliyor allı yeşilli.. Dedik ya karaoğlan umuttu..Kıprıs bizim olmasına az zaman vardı.. 11 yaşın umarsızlığında Golden ya da Mabel çikletleri çiğner top oynardık. Delikanlıların asılmasına da fazla üzülmemiştik. Acar miliyetçi ailelerin çocukları olarak, devletin bekası için birkaç kişinin gitmesine üzülemezdik. Sonrasında karaoğlan başbakan olacak, Ayşe tatile çıkacak, tatilde bir sürü hata yapacak ama kimse de üzerinde durmayacaktı. O kadarcık savaşta kendi gemimizi batırmışız falan. O kadar da olurdu. Kahramanlığımıza halel gelmezdi. Yavru vatan kurtulmuştu. Bunu yapmakla ayağımıza ateş ettiğimizi söylememiz de yasaktı zaten.. Sonrasında Karaoğlan kaçacak, ve MC ucubeleri ile idare edilme dönemimiz başlayacaktı. Birinci MC, ikinci MC.. Turhan Feyzioğlu'ları, Ferruh Bozbeyli'leri, Alpaslan Türkeşleri, Sadettin Bilgiç leri kafamıza kazıyan bir dönem.. Görme kusurlu olduğumuz bir dönem.. Milletçe. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Bir de Mustafa Timisi vardı değil mi? hani adına tekerleme yapılan. Aralarda olaylar, yeni seçim, Karaoğlan yeniden başbakan. Halen hafızam bulanık, Güneş Motel, kumar borcu olmayanlar felan derken. Öğrenci olayları, dev li bir takım örgütler.. Kardeş kardeşi vurur mu? Sonrasında bir ara seçim ve Demirel iktidarda. 1980 ekonomik kararları. Dübbü Kebir'in ekonomiden sorumlu müsteşar olması. (Dübbü kebir: Turgut Özal, Dübbü kesir: Korkut Özal) Kardeş kavgaları berdevam..Konya da sarıklılar ayağa neden kalkmamıştı? Ya da ayağa kalkmayacak olanlara cübbe-sarık nerden temin edilmişti? Buyrun bir ihtilale daha. 13 eylül de olayların ardı kesilmiş. Sükunet ortamı sağlanmıştı. Sağduyusu dünya durdukça durası milletim 1992 anayasasına da %92 oranında kabul oyu veriyordu.

Bu aradaki yıllarda ülkemize Dandy çikletleri gelip yerleşiyordu. Değişik renk ve tada sahip olanlardan en çok üzerinde stimorol yazanını severdim. Dandy sakızlarının ülkemizde yaygın satılması sanırım ikinci MC hükümeti civarlarına denk gelir. Çok uzun süre kaliteli sakızın adı Dandy dir. Yine o dönemlerde tadı iğrenç, kokusu iğrenç ve sıvaşıcı özellikte bir çiklet vardır ki karikatürleri yüzü suyu hürmetine alınır. Bildiniz: Tipitip. Karikatürlerinde espriler boktan olsa da değişiklik getirmiştir. Alınasıdır. 50 kurustur. Yine aynı dönemlerin ünlüler serisi çikletlerinin içinden çıkan resimler biriktirilir, kötü sakızları da mahallenin kopillerine dağıtılırdı. Bu resimleri duvara yapıştırıp bırakarak oynan kumar da çok yaygındı. Nobel mi dediniz. Milliyet gazetesi yayınlarından mavi bez ciltli kitap serisi neyinize yetmez. Bir de Kemalettin Tuğcu.


Dübbü Kebirin Roger amcanın atraksiyonu ile başbakan yapılması ülkemizin kaçak girmiş Kent ve Marlboro ihtiyacını yok ediyordu. Raflarda envai çeşit sakız yerini alıyordu. Döviz falan taşıyana artık laf edilmiyor, enflasyon ile kucak kucağa yaşamak öğreniliyordu. Nobel ödülleri yıllar boyunca dağıtılmaya devam ediyor, Roger amca bir yandan Özal'a desteğe devam ederken bir yandan da yeşil kuşak, ılımlı islam projesi ile uğraşıyordu. Tam bağımsızdık. Koskoca generaller ihtilal yapıp ne kadar bağımsız olduğumuzu dosta-düşmana göstermemişler miydi? Sonrasında sivil idareye gecikmeden teslim etmişler, 7 sene kadar da beşibiryerde konumlarını sürdürmüşlerdi. Ama olsundu.. Biz tam bağımsızdık. İşte o zamanlardan başlayan imam hatip lisesi açma manyaklığının nerelere varacağını ise 20 sene sonra falan farkedecektik ki bu da kocaman ve kahraman bir millet için çok uzun bir süre sayılmazdı.Hem üzerinde tartışacak konumuz olurdu. Eskiler çıkar "aydın din adamı yetiştirecektik, olmadı" der, diğerleri de "bunlar rejimin köküne kibrit suyu neyim dökecek" falan diye cevaplardı. Atışırdık. Nobel neydi ki?

Sabi sübyanın okul bahçelerinde and içirilmeden içeri alınmadığı, 19 mayıslarda en yüksek kuleyi dikenlerin kahraman olduğu, sağlam kafanın sağlam vücutta buluduğu gerçeğinin Stephen Hawking tarafından yalanlanmadığı zamanlardı. İkinci teneffüs 20 dakika olur, okulun bahçe kapısındaki hademe(hizmetli deyip kibarlaştık sonraları)zorla izin verir, bir koşu bakkala gidilir, Özal sayesinde envai çeşit olan sakızlardan alınıp bir koşu okula geri dönülürdü. Bizler tıp fakültesine gidiyorduk, okul bahçelerinin yanından geçerken gülümseyerek koşuşturanlara bakıyorduk. Alfred Nobel, İsveçli bilim adamı, patlayıcı falan bulmuş, adına değişik dallarda ödüller verilir..Ansiklopedik bilgiden özet. Bildiğimiz buydu ve bu coğrafyada birileri Nobel Ödülünü hayal dahi edemezdi. Yaşasak yeterdi. Zaten "asmayalım da besleyelim mi?" sorusu da sorulmuştu.

İhtilal sonrası dönemin tıp öğrencileri olarak ürkektik. Kendimize benzeyenlere yakın dururduk. Okul bittikten sonra da çil yavrusu gibi dağıtılan ve önce mecburi hizmet sonra askerlik görevlerini ifa ederken bir türlü belini doğrultamayan, tarihinin maddi olarak en fazla darbe yemiş nesliydik. Saygınlığımız öylesine ayaklar altında idi ki, buna bir anlam veremeyecek kadar şaşkındık. Vatanı kurtaran, kardeşi kardeşe kırdırmaktan koruyan bu ihtilal ekibi ve devamı bizi sahaya mücehhez olmadan sürmüş ve cebimize de harçlık kabilinden paralar koymuştu. Vatanseverdik. Olsundu. Bizim aşı takip kartlarımız, tembel ve tansiyon ölçmekten bihaber ebelerimiz, willys jipimiz ve arada bir gelip fırça atan sağlık müdür yardımcılarımız vardı.

Boş zamanlarımızda marka bağımsız sakız çiğniyorduk. Evlenmiş, kilo almıştık. Şekersiz sakızları çiğniyorduk. Özcan ya da Baycan; nasıl da zor yumuşardı meretler. Ders çalışırdık. İhtisas sınavına hazırlanırdık. Özal iktidarı devam ediyordu. Bir serbestlik bir ferahlık. Deymeyin gitsin. Komisyon alır dedilerdi rahmetli için.. Kimse de isbat edemedi. İhracatımız patladı. Yarısı hayali. Olsun. Vatana bağlı, Atatürk ilkelerinden ödün vermeyen gençlerdik. Zindeydik.. Vatana pek pek bağlıydık. Sabi sübyan and içerek başlıyordu güne. Faydası da oluyordu mutlaka. Kulağıma birisi fısıldamıştı, beni kızdırmayı göze alarak. "yavrum, yüce Atatürk sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim dediydi ya; bizim sistem zekiyi dolandırıcı, çevik olanı hırsız, ahlaklıyı fakir yapar. Sporda da başarılara imza atmıyorduk. Ne Nobeli?...

Seksenli yıllar bittiğinde dünyada nerede ne kadar sakız varsa hepsi memleketimizdeydi. Çiğne dur.. Süleyman Demirel'in değişip gençleştiği sakızını verdiler ağzımıza. Oy verdik, iktidar yaptık. Mutlandık. Sonra cumbaba yaptık. Ablamızı getirdik. Onun da ortağı kendini beğendiremedi. Demokrasiyi az kesintiye uğratalım dedik.. Andıç felan.. Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı. Bu arada bankalar batmaktaymış, olsun. Atatürk ilkelerinden ödün vermedik. İktidara ders verildi. İnce ayar.. Sincan.. Hey baba hey, çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır. Tey tey tey...

Sakızlar ve siyaset böyle.. İlgilisine..Hani varsa birileri biz egemeniz falan diyecek, mutlanırım.

Güzel kalın.
Tek parça mümkünse

6 Comments:

At 1:30 PM, Anonymous Anonymous said...

Yeni ortak maşallah pek konuşkandı. Aklı başında laflar etti. Çok keyifli bir program oldu. Huzurevi sakini dinleyici, doktoru gıcık etti ama suyuna da gitmedi, bildiğini okudu keyiften dört köşe olduk. Telekom bağlantımızı kesti katılamadık.
PAMBUK
Vaktiyle Bir yemeği tatmışsınızdır midenizi kabartmıştır. Sonra adını duysanız bile mideniz size bir geri adım attırır. İşte ben Orhan Pamuk denince hep öyle oluyorum. Okul yıllarıydı, “Yeni hayat’ta” pek popülerdi, Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti diye başlayan, yanılmıyorsam eflatun renkli o kitap. Ömrümün en sıkıcı en anlamsız ve en fazla düş kırıklığı yaşatan kitabıydı ,bitirince hiçbir haltın değişmediğini esefle görmüştüm. Zoraki bir kelime çoklaştırma gayreti içinde hatırlıyorum yazarı. Adam çıktı Nobel aldı. Doktor da pek beğenmiş, bize laf düşmüyor artık.
MESELEM
Ermeni meselesi, böyle bir meselemiz olduğunu çoğu Türk evladı gibi bende diasporanın tellendirdiği türkülerden öğrendim yıllar sonra…, tehcir, sürgün ölümler. İttihad terakkiyle başlayan yakın tarihimizin, mason locası esrarı ile efsunlanmış bir gizeme büründüğünden olsa gerek ,o dönemle ilgili her şeyden kıllanıyorum. Milletini sevenlerin, tarihini de olanca gerçekliği ile bilmesi gerektiği kanaatindeyim. bu hususta milletin dağarcığının çok boş olduğunu ve bununda resmi tarih dayatmalarının getirdiği güvensizlikten kaynaklandığını zannediyorum. Resmi tarih öğretisi ideolojik değil bilimsel olsaydı, hiç şüphem yok ki Pamuk’ ta resmin bizim olan tarafından bakacaktı hadiselere, o zaman daha bir şevkle alkışlardık kendisini.
Kendi yurttaşlarımızı, bilimsellikten uzak, eğitim, tarzımız ve şovenist dünya görüşümüzle yad ellere teslim ettiğimizi düşünüyorum. Bu elbise bizi sıksada alıştık artık, ama Robert kolejde öyle öğretmiyorlar, sıktıysa çıkar at diyorlar.
USTA
Usta ile ilgili ipuçlarını bir kenara not ediyorum. Selam ve muhabbetlerimle Mazhar

 
At 2:09 PM, Anonymous Anonymous said...

Nobel ödülü mevzusunda doktora katılmıyorum.Bir Türk nobel edebiyat ödülü almış hiç enterese etmiyor beni.Çünkü Orhan Pamuk'un gerek söylemlerinde gerek eylemlerinde bir Türkiye sevdası yok.Türkiye gibi bir derdi yok ki adamın.Niye nemalanayım ki öyleyse.Adamın türk ve türkiye sözcüklerine tahammülü yokken,ben niye paçasına yapışayım ki.Adamın derdi şahsi konumuyla.Bakınız hırsını ve azmini, takdir ve tebrik ederim ama. Ancak ödül ve Orhan Pamuk'un açıklamalarının aynı güne gelmesinin kötü bir tesadüf ya da kısmetsizlik olduğunu düşünecek kadar da iyi niyetli olamayacağım. Üzgünüm.NİLGÜN.

 
At 2:41 PM, Blogger doktor yagci said...

Nilgün bir geldi pir geldi. Dikkatli dinleyici ve fikri takipçi olarak hep kulağı radyoda, gözü blog da olsun isterim. Selamlar

 
At 4:03 PM, Anonymous Anonymous said...

Hiç şüpheniz olmasın doktorum.NİLGÜN

 
At 1:32 AM, Anonymous Anonymous said...

DOKOR SELAM EDERİM.tÜRKİYE SİYASETİNDE HALA, BÜTÜN TARAFLARIN CAHİL MİLLETİ KENDİ ÇIKARLARINI BİLMEDİKLERİ İÇİN, TERBİYE EDREK ONLAR ADINA, ONLARIN MENFAATİNİ GÖZETME, ZİHNİYETİNİN HAKİM OLDUĞUNU SANIYORUM.ACEBA BU KURTARICILARDAN KURTILMAK MÜMKÜN OLACAK MI? BİZ GÖRÜR MÜYÜZ? NACİ KOÇ

 
At 11:29 AM, Anonymous Anonymous said...

En büyük ilerleme kurtarıcılardan kurtarıldığımız gün olacaktır. Doktor

 

Post a Comment

<< Home

Mesothelioma Asbestos, Mesothelioma Cancer, Malignant Mesothelioma, Mesothelioma Attorney.
Mesothelioma